21 Temmuz 2012 Cumartesi

Rastgele

İstanbul' a varışımızın ertesi günü...


Dillere destan bir kaçışın ardından sendromsuz bir pazartesi yaşamaktaydık. Yine de kısa bir süre içinde birbirinden farklı o kadar çok güzel şey yaşayınca insan haliyle sıkılıyor. İstanbul' dan... Evden... Şehrin gürültüsünden... Kalabalıktan...

Bu sefer de daha önceden planladığımız bir şeyi yapalım diyoruz ve AD birlikteliği İstanbul' da da devam etsin istiyoruz -zira birkaç gün sonra zaruri ve birkaç saat bile ayrı kalamayan biz için bayağı uzun bir ayrılık olacak- Hem bu defa yanımızda Ziya Demir de var: İki öğretmen yetiştirmiş, emekle yapılan her işi seven ve AD yollarda işini canı yürekten destekleyen biri o...




Daha önceden bir iki defa huzur bulmak için geldiğimiz FSM köprüsünün alt kısmına bu defa balık tutmak için geliyoruz... O kadar güzel bir yer ki burası civarda yaşayan insanların burada zamanı durmuş gibi hissetmesi gerek, aksi bizce anormal olur...



Üçümüzün de geçmişten gelen bir balık tutma tecrübesizliği var... Ama olsun bu bizi yıldırmıyor. Alıyoruz oltayı elimize, sahildeki bu işin erbabı olan amcaya misinayı ve kurşunu taktırıyoruz, ardından onun ilk atışı yapmasını seyrediyoruz...

Dersimize çalıştıktan sonra DD alıyor oltayı eline ve atıyor denize... Dilimizde rastgele...


Bir, iki, üç derken... Attıkça atıyor ve tuttukça tutuyor DD... Sağdan soldan ''Denizi kuruttun be abi!'' sesleri... Eline aldığı her işi layığıyla yapan biri için bu da çok kolay oluyor ve ilk hedefi keyif almak olan bizler, birkaç saat sonunda iki büyük su şişesini doldurup evin yolunu tutuyoruz... Sonrası ziyafet... Sonrası mutluluk...
 

Ve günün sonunda soluğu her güzel günün bitiminde olduğu gibi Nisan Kafe' de alıyoruz... Gelsin elmalı nargileler... Dostluğumuza...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder