7 Temmuz 2012 Cumartesi

Dalgalandım da duruldum, Koştum Eceabat'ta durdum

saat 16.30 Gelibolu tarihi yarım adadayız.  Yol boyunca , Çanakkale Boğazı boyunca seyahat etmek çok güzeldi... Denizin mavisi çok etkileyici.. Gerçi, istanbul boğazı ile kıyaslarsak aslında aynı görevi yapsalar da, ikisinin kıyı şeridini kıyaslamak abestle iştigal olur herhalde..




ilk olarak karşımıza çıkan tabelaların en zengini olan tarafa direksiyonu kırdık







 ve karşımıza ilk  Tarihi Yarımada Tanıtım Merkezi adıyla bir yer çıktı. Gezimizi etkin bir şekilde planlama adına girdik buraya.  Ama tanıtımdan çok ürün satmayı hedef almış bir yer olduğunu gözlemledik. Bunu hoş karşılamadık. Bu Blog yazısının gerçi önemli bir kısmı da eleştirilere yer verecek.
Devamında yol kenarındaki tabelalar o kadar yetersiz  ki nereye neden gireceğinizi konuya vakıf değilseniz bilemiyorsunuz.  Tabelalara, ya da turistik diye belirtilmiş yerlere açıklamalar açık bir şekilde yapılsa , çok daha verimli bir gezi yapabilirsiniz ama çanakkale buna izin vermiyor.







Sonra 17 .00 gibi Kabatepe Çanakkale Destanı Tanıtım merkezine gittik. Görkemli bir bina yapılmış ama içerisi çok basit kalmış.. Gerçi bizim girmediğimiz, 1 saat süren ve 3 boyutlu olan bir sinevizyon gösterisi varmış ama yine de daha etkili yapılabilirdi... 1 saatlik gösterime katılmak isterdik ama zaman konusundaki tercihlerimiz, bunu ertlememize neden oldu. İlgililere giriş 10 TL, öğrenci-öğretmene 2,5 lira.. Öğretmen olarak pozitif ayrımcılık gördüğümüz nadir alanlardan biri. Sevindik...





17.30 da Kabatepe- Gökçeada vapur iskelesine geldik.  Zamanımızı ayarlayabilirsek gidecektik . Bir süre bekledik, hatta sıraya girdik ama düşününce, Ada tercihimizi , daha öncede planladığımız gibi bozcada'ya yönlendirdik. Bu arada, bu vapur iskelesinde de ciddi bir bilgilendirme sıkıntısı var. Sanırım Çanakkale bu konuda ciddi bir çalışmaya ihtiyaç duyuyor.
 Bu arada arabayla Gökçe adaya gidiş 29 TL.. bilginize. ( gidiş-dönüş değilmiş)



Bir başka söyleyişten , Çanakkale eleştirisi: " Çanakkale maalesef, turizmin yönetilmesi konusunda çok zayıf. Gerek tanıtım merkezlerinin daha çok "gift shop" halinde olması, gerekse tarihi dokuya sahip yerlerin yalnızca maddi kaygıyla saklanıp korunması bizi bu düşüncelere itti. Ayrıca düşünülmesi gereken diğer bir husus da, neden yalnızca tarih turizmi? Halbuki tabiat turizmi açısından da yüksel bir potansiyele sahip. DÜŞÜNÜLMELİ?

18.15 Eceabatta bir çay bahçesinde oturuyoruz. Sessiz sakin bir sahil kasabası kıvamında bir yer burası. İşin garibi, bu çay bahçesinde Meyhane gibi derin damar şarkılar çalıyor. Ya bu tarz şarkıları biz de zaman zaman dinleriz ama çay bahçesinde bu saatte ne alaka :) gerçi lanetimiz iş başına geldi ve elektrikler gitti. Sadece vapur ve su sesi bizimle şimdi...

( çalan şarkılardan bir alıntı: " şu an bir binanın tepesindeyim" böyle söz mü olur ulen..!!
 ( bu üstteki resim , şu an oturduğumuz çay bahçesinin manzarası ,bu arada gariptir ki, önümüzden iki kişi geçti ve "Amasra"dan bahsettiler, ve ne kadar güzel olduğundan... hoştu :)


Bir sonraki adımımız şurası diyemicez :) Açtık önümüze haritayı, karar aşamasındayız... Bekleyelim görelim....


Saygılar AD...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder